Bir zamanlar İstanbul’da genellikle hayvan gücüyle işletilen değirmenler çoğunluktaydı. Günümüz Esenlerini oluşturan Atışalanı köyü eski adıyla Avas Köyün’de hayvan gücüyle çalışan at değirmenleri de vardı. Osmanlı Devleti döneminde, XIX. Yüzyılın ortalarına kadar üç çeşit değirmen vardı: Birincisi, çok rüzgâr alan bölgelerde kurulan ve rüzgâr gücüyle çalışan yel değirmenleri; ikincisi, daha çok akarsuların bol olduğu yerlerde kurulan ve su gücüyle çalışan su değirmenleri ve üçüncüsü ise, hayvan gücüyle çalışan değirmenlerdi.
Tarihten günümüze sofraların vazgeçilmez ana unsuru, nimet nan-ı aziz olan, ekmek başta olmak üzere unlu mamüllerin temel gıda maddesi olması nedeniyle buğday ve unu önemini hiç yitirmemiştir. Ülkemiz Türkiye topraklarında keşfedilen Göbekli Tepe'den anlıyoruz ki buğday tarımı dünya’da ilk olarak ata tohumu siyez buğdayı tarımı ile Anadolu topraklarında başlamıştır. Doğal buğdayın anavatanı ülkemiz topraklarıdır. Daha sonraki dönemlerde ekmeklik buğday (Triticum aestivum) ve makarnalık buğday (Triticum durum) ortaya çıkmıştır.
Ekmeğin ana maddesi olan un elde edilebilmesi için de başta buğday olmak üzere arpa ve mısır gibi tahıllar un değirmenlerinde taneleri öğütülerek günümüzde olduğu gibi ürünler elde ediliyordu. İstanbul’da 1840’lı yıllara kadar çoğunlukla rüzgar, su ve at ile çalışan değirmenler kullanılmışken, bu yüzyılın sonunda bu değirmenler yerlerini buharla ve elektrikle çalışan yeni tesislere bırakmıştır.
Geçmişten günümüze un başta olmak üzere tahıl mamülleri elde edebilmek için çeşitli işleme yöntemleri geliştirmiş zamanın ve imkanların el verdiği müddetçe bu teknikler ile tahılları işlemeye devam etmiştir.
Bu öğütme tekniklerinin başlıcaları olarak:
El değirmenleri; Tarihte antik dönemlerden yakın zamana kadar uzun bir süre insanların el ile granit ve benzeri sert taşların arasında döktükleri tahılları kol kuvvetiyle birbirine sürterek veya ortası delik küçük değirmen taşlarını karşılıklı iki kişi kol gücüyle çevirerek öğütüyorlardı. Ticari olmayan ve hususi kullanıma hitap eden bu el değirmenlerinden Esenlerde böyle bir bilgi ve buluntuya biz ulaşamadık.
Yel değirmenleri; Rüzgar gücünün çarklar ile harekete dönüştürülmesiyle çalışan değirmenler de kullanıldı. Tarihte daha önce Esenlerde Osmanlı döneminde 1860’tan önce tarihçi Manuel Gedeon, bu bölgede yaklaşık olarak on beş yel değirmeni bulunduğunu ve işletilmiş olduğunu kaydediyor. Daha önce “Rüzgarlı Tepe Esenlerin Yel Değirmenleri” isimli bir makalemizde bu konu kapsamlı olarak ele almıştık.
Su değirmenleri; Akarsuların ve derelerin suyunun akış kuvveti ile çarklarını çevirmesiyle elde edilen ve tahılları öğüten değirmenlerdi. Esenler sınırları içerisinde vaktiyle iki akarsu bulunuyordu. Çinçin Deresi (Vidos deresi) ve Ayvalı Dere. Esenlerde bu akarsular üzerinde veya başka bir su kaynağı üzerinde işletilmiş bir su yapısı olarak herhangi bir su değirmenine biz yaptığımız araştırmalarda henüz rastlayamadık. Tabii olarak bu olmadığını ispatlamaz. Konu araştırmaya halen açıktır.
Yazımıza konu olan at, katır ve eşek gibi hayvan kuvveti gücüyle çalışan, metal çarkları vasıtasıyla değirmen taşlarını çevirerek tahıl öğüten değirmenler Esenler’de de kullanıldığını sözlü tarih çalışmalarımız esnasında öğrenmiş bulunuyoruz.
Günümüzde malum olduğu üzere endüstrileşme ile birlikte buharlı ve eletrikli değirmenler klasik dönem yukarıda örneklerini verdiğimiz değirmenleri kullanımdan kaldırmış durumdadır. Öğütme yöntemleri istisnalar hariç zamana yenilmiş ve devre dışı kalmıştır.
Yakın tarihte değirmen ve un denilince şehrimiz İstanbul genelinde ise, meşhur Unkapanı Değirmeni 19.yy. sonlarında inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Unkapanı semti ismini "un" ve Osmanlılar dönemi'nde kullanılan bir çeşit tartı aleti olan, toptan satış yapılan yer anlamına da gelen "kapan" kelimelerinden almıştır. Semte "Unkapanı" denilmesinin sebebi ise, İstanbul'a tahıl getiren gemilerin yüklerini Unkapanı'na boşaltılmasıdır. Roma, Bizans döneminden beri Unkapanı bölgesi buğday ticaretinin yapıldığı yer olarak gelişmiş, İstanbul'un en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Bu kadar çok buğday ticaretinin yapıldığı Unkapanı'nda birçok değirmen ve fırın kurulmuştu.
Esenler özelinde ise Atışalanı köyü sakinlerinin naklettiği hatıralara göre Cumhuriyet döneminde yakın döeme Esenler ilçesi, Birlik Mahallesi sınırları içerisinde yer alan günümüzde “Deprem Parkı” bölgesinde, Esenler Bilgi Evi’nin bulunduğu zeminde köy sakinlerinden rahmetli Kuşaksız Emin tarafından at gücüyle çalışan bir un değirmenin uzun seneler hizmet verdiğini bölgede yaşayan büyüklerimiz naklediyorlar. Bu değirmen çalışma prensibi olarak mevcut bir su çarkını çeviren bir at vasıtası ile çalışıyordu. Bir Esenler sakini, göç ederek geldikleri Esenler’de 1967 Senesinde gördüğü bir at değirmeninde hububat öğütmek için kullanılan değirmen taşını etrafında dönüp duran bir at olduğunu naklediyor.
Vaktiyle tarım ve hayvancılığın yaygın olduğu Esenlerde buğday, arpa ve mısır gibi tahıllar ihtiyaca binaen tarımı yapılarak tarlalarda üretiliyordu. Bu tahıllar bölgede bulunan değirmenlerde çeşitli ürünlere dönüştürülerek gıda maddesi olarak kullanılıyordu. Değirmenlerin ana üretim kalemi olan buğday, arpa ve mısırdan un, buğdaydan kalın ve ince bulgur, mısır yarması, mısır unu, ayrıca hayvancılıkta kullanılmak üzere hayvan yemi olarak kullanılmak üzere arpa yarması ve unu gibi muhtelif tahıl ürünleri üretimekteydi.
Günümüz Esenlerinde yaptığımız araştırmaya göre müstakil olarak değirmen işletmesi 2024 senesi itibariyle mevcut elektrik ile çalışan modern un fabrikaları halen faaliyette bulunmuyor.
Kalın sağlıcakla. Selam ve dua ile…