Osmanlı Devleti dönemi meşhur Şeyhülislamlardan olan, verdiği fetvaları ile hatırlanan Ebussuud Efendi hakkında bazı kaynaklarda, günümüz Esenler İlçe sınırları içerisinde olan Metris semti, vaktiyle Osmanlıdaki ismiyle Meteris (Metris-Müderris) Köyünde doğduğu kaydedilmektedir. Esenlerdeki bu köy Fatih Sûltân Mehmed’in Hocası olan ve ömrünün sonuna doğru Semerkand’a giderek Ubeydullah Ahrâr Hazretlerine intisap eden müderris Alaaddin Tûsi’ye verildiği için müderris köyü olarak isimlendirilmişti. Ebûssuûd Efendi’nin babası Şeyh Yavsî de bir müddet burada ikamet etmişti.
İsmi ve Künyesi
Ebussuud Efendinin künyesi ve tam adı Muhammed b. Muhammed b. Mustafa el-İskilibî el-İmâdî olan Şeyhülislamın doğum tarihi Hicri: 27 Safer 897 / Miladi: 30 Aralık 1490 Senesidir. Lakabı, nisbesi ise el-İskilîbî, el-İmâdî olarak bilinmekle birlikte Ebussuûd el-İmâdî ismiyle meşhur olmuş, Hoca Çelebi ismiyle de tanınmıştır.
Doğum Yeri Esenler mi?
Ebussuûd Efendi’nin doğum yeri hakkında ilgili kaynaklarda farklı bilgiler vardır. Kaynakların ekseriyeti günümüzde Çorum iline bağlı bulunan İskilip ilçesinde doğduğu yazmaktadır. Ebussuud'un kendisine ait bir vakfiyede doğum yerinin İskilip, İmadi (İmadlı) olduğunu beyan ettiği vesikayla sabit olduğu görülüyor. Fakat bazı kaynaklarda ise İstanbul Esenler İlçesinde Atışalanı Avasköy Karakemer su kemeri civarındaki Metris köyünde doğduğu kaydedilmiştir.
Yaşadığı Devir
Şeyhülislam Ebussuud Efendi yaşadığı Osmanı devleti dönemin en önemli Müslüman, Ehl-i Sünnet, Sünni, İslam âlim ve hukukçularından birisi olarak tanınmıştır. 16. Yüzyılda, dönemin Osmanlı Padişahlşarından Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim devirlerinde vazife yapmıştı.
Ailesi ve Nesebi
Mehmed Ebussuûd El- İmadi, âlimler yetiştiren bir aileye mensuptu. Mutasavvıf Muhyiddin Mehmedin oğludur. Ebûssuûd Efendi’nin dedesi Mustafa İmadüddin Semerkand’dan gelip İskilip’e yerleşmiştir. Babası Şeyh Yavsî, şehzâdelik yıllarını Amasya’da geçiren II. Bâyezid’in Hocası idi. 1480 senesinde Şehzâde Bâyezid’e bir yıl sonra tahta geçeceği müjdesini vermiştir. Babası, Sultan II. Bayezid ile olan hususi yakınlığından dolayı “hünkâr şeyhi” diye tanınan Şeyh Yavsi Muhyiddin Muhammed el-İskilîbî’dir.
Şehzâde Bâyezid 1481 yılında babası Fatih Sûltân Mehmed’in yerine tahta geçince Hocası Şeyh Yavsî’yi de İstanbul’a dâvet eder. Ebûssuûd Muhammed Efendi de İstanbul’da Ali Kuşçu’nun torunu olarak dünyaya gelir.
Annesi Sultan Hatun’dur. Anne tarafından dedesi ise ünlü Türk astronom, matematikçi ve dil bilimci Ali Kuşçu ( D. 805 / 1403 – V. 879 / 1474) olduğu nakledilir. Ebûssuûd Muhammed Efendi’nin; Abdülfettah, Mehmed ve Nasrullah adında üç erkek ve iki de kız kardeşi olup hepsi altı kardeşlerdir.
Kardeşi Nasrullah, İskilip’e dönerek irşada devam eden ve orada medfun bulunan babasının vefâtından sonra halifesi olarak irşad görevine vefât ettiği 1566 yılına kadar İstanbul’da devam etmiş ve defnedildiği Eyüpsultan’daki kabrinde kendisinden sekiz sene sonra dünyasını değiştirecek olan Ebûssuûd Efendiye komşuluk yapmak için beklemeye başlamıştır.
Diğer kardeşi Mehmed Efendi halvetî halifesi olarak Üsküdar Vâlide Atik Camiinde uzun yıllar vaaz ve irşad ifa ettikten sonra vefât etmiş ve bu caminin haziresine mihrabının önüne defnedilmiştir.
Rûkiye adlı kız kardeşi; Bakü’ye giderek 12 sene yanında kaldığı Yahya Şirvânî Hazretlerinden icâzet alan Niğde, Ortaköy’lü Halvetî Şeyhi Habib Karamâni ile evlenerek Amasya’ya taşınmış, diğer kız kardeşi de babasının halifelerinden Müeyyedzâde Abdurrahim ile evlenmiş, Ali Çelebi adında bir oğlu olmuştur.
Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi, Müeyyedzâde’nin kızı Zeynep Hatunla evlenmiştir. Ahmed, Mehmed, Mustafa adlarında üç oğlu ile Hatice, Halime ve Kerime adlarında üç kızı sülbünden altı evladı olmuştur.
Ebussuûd Efendi‘nin oğullarından Ahmed Efendi Şehzade Medresesi’nde müderris iken yirmi altı yaşında vefat etmiş, daha sonra babasının gömüldüğü hazireye defnedilmiştir. Diğer oğullarından Mehmed Çelebi, Halep kadılığına kadar yükselmiş, Mustafa Çelebi de Anadolu ve Rumeli kazaskerliği yapmıştır.
Günümüze kadar nesli gelen Ebûssuûd Efendi’nin büyükdedesinin Uluğ Bey’in doğancıbaşısı olması ve annesinin Ali Kuşçu’nun kızı olması nedeniyle Kuşçuoğlu ve Kuşçulu soyadlarını taşıyan çok sayıda insan Düzce ve Bursa yoğun olmak üzere birkaç vilayette yaşamaktadırlar.
Tahsil Hayatı
Ebussuûd Efendi, çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren babasından zahirî ve bâtını ilimleri tahsil etmişti. Babasından, Cürcanî’ye ait Tecrîd haşiyesini, el-Miftah şerhini ve el-Mevâkıf şerhini okumuştur. Miftâhü’l-Ulûm adlı meşhur eserin metnini ezberlemiştir.
Ebüssuûd Efendi o dönem Osmanlı medreselerinde okutulan bütün dersleri, amcası ve kayınpederi Ali Kuşçu’dan hadis icâzeti de alan babası Şeyh Yasvî’den tahsil etmiştir. Ayrıca babasından tasavvuf dersleri de alarak seyrüsülûğunu tamamlamıştır.
Babası, vefat edinceye kadar onun yetişmesi için gayret gösterip, ders vererek eğitip, terbiye etmiş ve icazet vermiştir.
Babasının vefatından sonra, dönemin meşhur Osmanlı âlimlerinden Müeyyedzâde Abdürrahmân Efendi’den, tefsir ve hadis ilimlerini tahsil etmiştir. Aynı zamanda kayınbabası olan Mevlânâ Seyyidî Karamânî’den ve meşhur Osmanlı âlimi Müftiyyü’s-Sakaleyn İbn-i Kemâl Paşa’dan da dersler almıştır.
Anadolu Sadrı Seyyidî Efendi, Karamânî ve İbn Kemal’den dersler alarak eğitimini tamamlamıştır.
Mesleki Kariyeri
Ebussuûd Efendi, tahsil hayatını tamamladıktan sonra memuriyet hayatına atılmış, kısa zamanda en yüksek ilmî payelere ulaşmıştır.
Müderrisliği
Ömrünü ilme adayan Ebussuûd Efendi, sahip olduğu bilgi hazinesini yetiştirdiği öğrencilerine aktarmıştır. Hoca Çelebi, İlk olarak Yavuz Sultan Selim zamanında 1516 yılında yirmi altı yaşında Çankırı Medresesi’ne müderris olarak atandı ancak bu vazifeye gitmedi. Ardından 1520 yılında İnegöl İshak Paşa Medresesi’ne tayin edildi ve burada görev yapmaya başladı.
Burada dört sene süren görev süresi neticesinde Davud Paşa Medresesi’nde görevlendirildi.
Vezir Mustafa Paşa tarafından 1525 senesinde, Gebze’de inşa ettirdiği medreseye tayin edildi.
Bir yıl sonra ertesi sene Bursa Sultâniye Medresesi’ne görevlendirilen Ebussuûd Efendi,
İstanbul Fatihteki Medâris-i Semâniye’den Müftü Medresesi’ne 1528 yılında sahn-ı seman medreselerinin müderrisliklerine getirildi. Burada beş sene vazife yaptı.
Talebeleri
Osmanlı Sultanlarından II. Selim, Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed’in döneminde yetişen ilim adamlarının çoğu Ebussuûd Efendi’nin talebeleridir. İkinci İmâm-ı Âzâm dedikleri Ebûssuûd Efendi’nin en büyük hayır eserleri ise yetiştirdiği binlerce talebesi olmuştur. Bunlardan en bilinenlerinden bazıları şunlardır: Ma’lûl-zâde Seyyid Mehmed, Hoca Sa’deddin, Bostan-zâde Mehmed Sun’ullah Efendi, Bostan-zâde Mustafa, Meşhur Şâir Bâki Efendi, Hâce-i Sûltân Ataullah Efendi, Kınalı-zâde Hasan ve Ali Cemâlî Efendi’nin oğlu Fudayl Efendi’dir.
Kadılığı ve Kazaskerliği
Medrese Müderrisliğinin ardınadan, önce 1532'de Bursa kadısı, daha sonrada 1533'te İstanbul kadısı oldu. Ardından Kanuni’nin İtalya Korfu Seferi esnasında 1537'de Rumeli kazaskerliğine yükseldi. Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın 1537 yazında Korfu adasına yaptığı kuşatma sırasında Rumeli Kazaskeri Muhyiddin Efendi ve Anadolu Kazaskeri Kadri Efendi’nin maktul İbrahim Paşa’dan söz etmeleri üzerine ikisini görevden azleden padişah, 1537 yılında Ebusuûd Efendi, Rumeli Kazaskerliğine getirildi. Hemen sefere katılan Ebussuûd, Kara Boğdan, Budin, Estergon seferlerinde padişahla beraber bulundu, Budin’in fethine müteakip ilk Cuma namazına imam olarak kıldırdı. Sekiz sene bu görevi başarı ile ifâ etti.
Şeyhülislam Oluşu
Devlet kademelerindeki yükselişine devam eden Ebûssuûd Efendi sekiz yıl Rumeli Kazaskeri olarak görev yaptıktan sonra meşhûr Molla Fenârî’nin torunlarından Muhyiddin Fenârîzâde’nin Efendi’nin yerine Miladi 1545 senesinde nihayet Şeyhülislâmlık görevine atandı.
Osmanlı devletinin on üçüncü Şeyhülislamı oldu. Bu görevi 1574 yılına kadar, Kânûnî ile oğlu II. Selim döneminde 28 yıl 11 ay süren görevi vefâtına kadar devam etti. yaklaşık otuz sene şeyhülislamlık yaparak en uzun şeyhülislamlık yapan kişi unvanını almıştır.
Ebussuûd Efendi, kazaskerlik ve şeyhülislamlığı döneminde özellikle ilmî rütbe, mevki ve kademeleri sistematik bir düzene sokmaya çalışmıştır. Devrin durumunu, şartlarını, halkın örf ve âdetlerini dikkate almış, işlerinde dinin emirlerinden taviz vermemiştir. Devlet idaresinde her türlü aşırı akımlara karşı sert bir şekilde karşı koymuştur. Gelenek ve görenekleri şeriat hükümleriyle birleştirmeyi başararak, devlet otoritesinin sağlanmasında katkıda bulunmuştur. Başında bulunduğu hiçbir makamı kendi menfaatı ve başkalarının hatırı için asla kullanmadığı belirtilmektedir. Özellikle batıniliği benimseyen mutasavvıflara reddiyeler yaptı.
Şeyhülislam olarak bu vazifede kalan hayatı boyunca görevde kaldı. Osmanlı şeyhülislamları arasında daha çok verdiği fetvalarla tanınır.
Eserleri
Osmanlı Devletinin hem edebiyatta hem de siyasette en ihtişamlı döneminde yaşayan Ebussuûd Efendi ve eserleri ile ilgili dört yüksek lisans ve iki doktora çalışması yapılmıştır. Tefsir ve fıkıhta Osmanlı bilginlerinin en büyüğü olan Ebussuûd Efendi’nin tefsir, hukuk ve edebiyat alanlarında Arapça, Farsça ve Türkçe yirmiden fazla yazmış olduğu birçok eseri mevcuttur.
Edebi yönü olarak Ebussuud Efendi pek çok kitabın yanı sıra şair olarak Şiirler de yazdı.
Bu eserlerinden en meşhur olanları ise:
İrşâdü’l-Akli’s-Selim ilâ Mezâya’l-Kur’ani’l-Kerîm: Osmanlı tarihinde yazılmış ender tefsirlerden birisidir.
Maâkıdü’t-Tarrâf fî Evveli Sûreti’l-Feth minel-Keşşâf: Zamahşerî’nin el-Keşşâf adlı tefsirinin Fetih suresiyle ilgili bölümünün haşiyesidir.
Risale fî bahsi îmani’l-Fir’avn: Firavun’un imanı ile ilgili olup son nefesinde iman eden kimsenin imanının sahih olduğunu söyleyen âlimlere karşı yazdığı bir reddiyedir.
Galatât-ı Ebussuûd: Halk arasında kullanılan yanlış kelimelerle ilgili bir eserdir.
el-Kasîdetü’l-Mîmiyye: Doksan beytin üzerinde olan bir kasidedir.
el-Kasâidü’l-Arabiyye: Ebussuûd Efendi’nin çeşitli Arapça kasidelerini toplayan bir mecmuadır.
Münşeât-ı Ebussuûd: Ebussuûd’un mensur yazılarından meydana gelen bir eserdir.
Fetâvâ-yı Ebussuûd Efendi: Ebussuûd Efendi’ye nisbet edilen fetvalarından derlenmiş bir eserdir.
Ma’rûzât: Ebussuûd Efendi’nin Kanunî’ye arzetmiş olduğu fetvalardan oluşmaktadır.
Duânâme: Otuz dokuz varaktan oluşan eser duanın tarifi, faziletleri, şartları hakkındadır.
Bunlardan başka; Kanunnâme ve Kanûnü’l-Muâmelât, Bidâ’atü’l-Kâdî li-İhtiyâcihî fil-Müstakbel ve’l-Mâzî, Fetâvâ Kâtiblerine Tenbih, el-Fetva’l-Müteallika bi-Beyâni’l-Vakti’l-Mutebere li’l-Hasâd ve İstihkâki’l-Gallât, Gamezâtü’l-Melîh fî Evveli Mebâhisi Kasri’l-âmm mine’t-Telvîh, Sevâkibu’l-Enzâr fî Evâili Menâri’l-Envâr, Hasmü’l-Hilâf fi’l-Mesh ale’l-Hifâf, Risale fî Vakfi’l-Arâzî ve Ba’zi Ahkami’l-Vakf, Risale fî Tescîli’l-Evkâf, Risale fî Vakfi’t-Tâvahîn ale’l-Arzi’l-Mevkûfe li’l-Gayr, Risâle fî Beyâni’l-Kaza ve’l-Kader, Tefsîru Sûret’il-Furkân, Tefsîru Sûreti’l-Mü’minîn vb. birçok eseri daha vardır.
Vefatı
Hicri: 5 Cemazeyilevvel 982, Miladi: 23 Ağustos 1574 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Bu dünyadan göçerken 83 yaşını 7 ay, 24 gün geçiyordu. Cenâze namazı, İstanbul, Fatih Camiinde devrin âlimleri, vezirler, divan erkânı ve ahali olmak üzere büyük bir kalabalıkla eski İstanbul Kadısı ve Anadolu Kazaskeri aynı zamanda Ebûssuûd Efendi’nin eniştesi Şeyh Habib Karamâni’nin halifesi olan Muhaşşî Sinan Efendi kıldırmıitır.
Vefatına Sultan II. Selim Han çok üzülmüştür. Kabri Eyüpsultân’da Eyüp Cami karşısında yaptırdığı medresenin haziresinde kardeşi Nasrullah’ın yanına defnedildi.
Vakıf ve Hayır Eserleri
Ebussuûd Efendi, arkasında pek çok hayır eserleri de bırakmıştır. Bunların çoğu İstanbul ve İskilip’tedir. İskilip’te babası ve annesinin medfun bulunduğu türbenin yanında cami ve medrese yaptırdığı gibi güzel de bir köprü inşa ettirmiştir. İstanbul’da çeşmeler, hamamlar, konaklar yaptırmış, Sütlüce’de ünlü tefsir kitabını yazdığı bir de yalısı vardır.
Hülasa
Ebussuûd Efendi, Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim devirlerinde müderrislik, kadılık, kazaskerlik ve şeyhülislamlık gibi ilmî payelere ve devlet makamlarına layık görülmüştür.
Yaklaşık 29 yıl Şeyhülislâm olarak görev yapan Ebûssuûd Efendi bu süre içerisinde İslam Dini, Ehl-i Sünnet, sünni, Hânefi hukuku ile Türk-Örfî Sûltânî hukukunu bağdaştırarak günün ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap verebilecek kânunlar yapan büyük bir hukukçudur. O devrin kânûnlarını dinin hükümlerine uygun şekle sokmuştur. Bundan dolayıdır ki Sûltân Süleyman’a Kânûnî mahlasının verilmesinin arkasında O vardır.
Devlet adamlığının yanı sıra büyük bir âlimdir. Kimseye verilmeyen unvanlar ona verilmiştir. Devlet adamlığı ve hukukçuluğunun yanında çok iyi bir tefsircidir. Asıl ününü şeyhülislamlığından ziyade müfessirciliğinden almıştır.
Türk Cihân İmparatorluğunun yeniden teşkilatlandırılmasında Kânûnî Sûltân Süleyman’ın en büyük yardımcısı O olmuştur. Süleymaniye Camii’nin yapılışında mihrab’ın temel taşını O koymuştur.
Pasişah Kanunî Sultan Süleyman Han kendisine çok büyük bir sevgi beslemiştir. Ebussuûd’un hatırını sorduğu mektubuna:
“Halde haldaşım, sinde sindaşım, ahiret karındaşım, tarîk-i hakda yoldaşım Molla Ebussuûd Efendi Hazretleri” diye başlaması ve “bende-i Hudâ Süleyman Hân bî-riyâ” diye bitirmesi Padişah nezdinde itibarının ne kadar iyi olduğunun göstergesidir.
Kânûnî her işini fetvâ üzerine yapmıştı. Hatta vasiyeti üzerine bu fetvâlar küçük bir sanduka içerisinde vefâtında kabrine konulunca, çoğunu kendi yazdığı bu fetvâlar üzerine Ebûssuûd Efendi; “Sen kendini kurtardın, benim hâlim nice olacaktır” demekten kendisini alamamıştır.
Kânûnî’nin hemen hemen bütün seferlerine yanında götürdüğü Ebûssuûd Efendi, Sûltân Süleyman’ın cenaze namazını da bizzat kıldırmıştır.
Kânûnî’den sonra Emevî ve Abbasî’ler döneminde asırlarca İslâm toprağı olduktan sonra Bizans’ın eline geçen Kıbrıs’ın 1571’te fethi için fetvâyı da O vermişti.
Şeyhülislâmlık yaptığı Osmanlı'nın en kudretli döneminde Ebûsuud Efendi Eyüpsultân’da bir de medrese yaptırmıştır. “Yazılı Medrese” diye tarihe geçen ve günümüze kadar gelen bu medreseye o dönem Ebûssuûd Efendi’den fetva almak için oluk oluk insanların yanı sıra cinler de gelirdi. (Günde bâzen 1400 civarında fetvâ verdiği olurdu.)
Çünkü Ebûssuûd Efendi müfti'yüs-sakaleyn’di yâni insanların ve cinlerin müftüsü. O hepsinin sorularını ayrı ayrı cevaplandırır istedikleri fetvâyı verirdi. Cinler unutkan olduklarından sorularını unutmamak için duvarlara yazarlardı. Bundan dolayı yazılı medrese denmiştir. Arap ve Hint harflerine benzeyen ve kimsenin okuyamadığı bu yazıları, Vali Fahrettin Kerim Gökay insanlar korkuyor gerekçesiyle üzerlerini sıvattırmıştır.
Bir ilim adamı olarak çizgisinden ödün vermeden doğru bildiklerini söylemeye şiar edinmiş, maddi menfaat hesabı içine girmemiştir. Bu nedenle Kanunî’de olduğu gibi, II. Selim tarafından da büyük saygı gören Ebussuûd Efendi, III. Murad ve III. Mehmed devirlerinin de başlıca ilim adamlarının hocası durumundadır. Dinî hükümleri çok iyi bilen, sağlam karekterli, kimseye haksızlık etmeyen, hatır için asla konuşmayan gayet tedbirli bir âlimdi. Devrin şartlarını, halkın örf ve âdetlerini dikkate alır, işlerinde dinin emirlerinden asla taviz vermezdi. Devrin geleneğine uyarak Türkçe ve Arapça bazı şiirler yazmıştır. Yazmış olduğu şiir, mersiye ve tebriknâmelerde dili ustaca kullanmıştır.
Netice itibariyle günümüzde Esenler sınırları dahilinde olan, Metris, Müderris Köyünde doğduğu bazı kaynaklarda geçen Şeyhülislam Ebussuud Efendiyi hayırla yad ediyoruz. Günümüzde ve yeni nesillere yapılacak programlar ile layıkıyla tanıtılması gerentiğini düşnenlerdeniz.
Bu vesile ile bizlere bu cennet vatanı emanet eden ecdadımıza Mevla C.C. cümlesine rahmet eylesin. Mekanarı cennet olsun. Allah-û Teâlâ şefaatlerine nâil eylesin inşaallah. Rahmet ve şükranla anıyoruz.
Kalın sağlıcakla. Selam ve dua ile…