Kırk kavramını ve Kırkları ele alacağımız bu yazımızda geçmişten günümüze tarihin kadim zamanlarından itibaren birtakım sayılara kutsiyet atfedilmiş kutsal ve uğurlu sayılmışlardır. İnanç ve gelenekler içerisinde bu sayılara yer verilmiştir. Sayı olarak “Kırk” rakamı da gerek semavî dinlere dayandırılan yorumlar gerekse eski medeniyet birikimleri, mitolojik efsaneler, gelenek, folklor ve benzeri yönlerden İslam coğrafyası başta olmak üzere bütün dünyada Doğu ve Batı bütün milletler tarafından sıkça kullanılmıştır.
Geleneklerimize göreneklerimize günlük konuşma dilimize ve inancımıza “kırk” kelimesi köklü olarak yerleşmiş durumdadır. Yüce dinimiz İslami açıdan bakıldığında, yüce kitabımız Kur’an-ı kerim’de, hem Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinde, tekke medrese eğitiminin yanı sıra tasavvufi konularda daima karşımıza çıkmaktadır. Türkçe’de “Kırk” rakamı yaygın olarak çokluktan kinaye olarak kullanılan kavramlardan ve tamlamalardan birisidir.
Burada yazmaya takat getiremeyeceğimiz kadar geniş olan bu konuyu birkaç yönüyle ve özetle ele almaya çalışacağız. Tabii olarak bu mevzu değerlendirmemizden hayli geniş ve detaylı bir çalışmayı hak ediyor. Biz “Kırk” ve “Kırklar” hakkında bir cüz’ü ve menkıbeyi ele alarak meseleye dikkat çekmeyi arzu ettik.
İslam Dini Kur'ân-ı Kerîm'de Kırk Kavramı
Kur'ân-ı Kerîm'de kelime olarak kırk (erbaîn) rakamı dört yerde geçer. Bunlardan ilk üçü Hz. Mûsâ ve kavmi hakkındadır:
1. Bakara Suresi Ayet 51: “Hani, biz Mûsâ ile Kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.”
2. Mâide Suresi Ayet 26: “Allah şöyle dedi: "O halde orası onlara Kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.”
3. A'râf Suresi Suresi Ayet 142: “Mûsâ'ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit Kırk geceye tamamlandı. Mûsâ kardeşi Hârûn'a, "Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma" dedi.”
Dördüncü kırk kelimesi ise insanın 40 yaşında kemale ermiş olmasıyla alâkalıdır.
4. Ahkāf Suresi Ayet 15: “Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, Kırk yaşına varınca şöyle der: "Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım."
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed S.A.V. Bazı Hadis-i Şeriflerinde Kırk Kavramı
1. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kırk iyilik vardır. Bunların en üstünü, birisine sağıp sütünden faydalanması için ödünç olarak sütlü bir keçi vermektir. Kim, sevâbını umarak ve mükâfâtını Allah’ın vereceğine inanarak bu kırk hayırdan birini işlerse, Allah Teâlâ onu bu sebeple cennete koyar.” Buhârî, Hibe 35. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 42
2. İbni Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki: Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdîk ve kabul edilmiş olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber verdi ve şöyle buyurdu :
“Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur.”
3. Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sûra iki üfleme arasında kırk vardır.” Ashâb-ı kirâm:
- Ebû Hureyre! Kırk gün mü? diye sordular.
- Bir şey diyemem, dedi. Sahâbîler:
- Kırk yıl mı? diye sordular.
- Bir şey diyemem, dedi.
- Kırk ay mı? diye sordular.
- Bir şey diyemem, dedi. (Sonra hadisi şöyle tamamladı) “Kuyruk sokumu (acbü’z-zeneb) dışında insanın bütün bedeni çürüyüp yok olur. Yeniden yaratılma işi kuyruk sokumundan başlar. Sonra Allah Teâlâ gökten bir su indirir, herkes bitkiler gibi yeniden canlanır.”
Buhârî, Tefsîru sûre (39), 3, (78), 1; Müslim, Fiten 28
4. İbni Abbas radıyallahu anhümâ, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir: “Hangi müslümanın cenâzesinde Allah’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların ölü hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.” Müslim, Cenâiz 59
5. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in âzad ettiği kölesi Ebû Râfi’ Eslem radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan halleri gizleyen kimseyi Allah Teâlâ kırk kere bağışlar.”
Hâkim, Müstedrek, I, 362. Ayrıca bk. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 395
6. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi: “Bir müslüman ölür de cenaze namazını Allah’a şirk koşmamış kırk kişi kılarsa, Allah onların cenaze hakkındaki dualarını kabul eder.”
Müslim, Cenâiz 59. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 41; İbni Mâce, Cenâiz 19
Meraklısına bu konu hakkında daha fazla Hadis-i Şerif mevcuttur.
Tarihte Kırk Kelimesi ve Kavramına Birkaç Örnek
Tarihi kaynaklarda yer alan 1, 2, 4, 5, 8, 10 ve 20'ye bölünebildiği için bereketli bir sayı olarak kabul edilen 40 “kırk” rakamı, gök cisimleri ve astronomi bilimi gök olaylarıyla ilk defa ilgilenen eski Bâbil'de Ülker yıldızının gözden kaybolduğu kırk günlük süreden sonra yeniden görünmesi üzerine kutlanan yeni yıl bayramı dolayısıyla kutsallık kazanmıştır.
Kitâb-ı Mukaddes'e göre Yahuda'yı temsil eden Satürn'ün kırk yönü vardır. Eski Ahid'de insan ömrünün ideal süresi 3×40 (120) sene olarak gösterilir, İsrail kralları (Süleyman ve Dâvûd A.S. dahil) genellikle kırkar yıl hüküm sürerler. Çıkış ve mâbedin inşası sırasında her biri kırk yıllık on iki nesil yaşamıştır.
Ortaçağ hıristiyan tefsiri tûfanı kırk gün olarak belirler. İsrâiloğulları'nın çölde kırk yıl dolaştığını kabul eder. Hz. Mûsâ'nın Tûr dağında kırk gün kalması, şeytanın Hz. Îsâ'yı saptırmak için kırk gün uğraşması, Mesîh'in mezarda kırk saat yatması (Roma Katolik kilisesinin Kırk Saat Adağı bundan mülhemdir), Paskalya'dan önceki Büyük Perhiz'in kırk gün sürmesi ve on emirin dört İncil ile çoğaltılarak kırkı tamamlaması da bu sayının hıristiyan geleneğindeki önemini gösterir.
Türk Gelenek Görenek Deyim Ve Atasözlerinde Kırk Vurgusu
Geleneğimizde ve Türkçe dilimize yerleşmiş olan Atasözleri, deyimler, tamlamalar ve büyüklerin kırk ve kırk’lar hakkında söyledikleri pek çok ifade mevcuttur. Bunlardan yaygın ve en bilinenlerinden bazılarını buraya örnek olarak aldık.
Çoğunlukla günlük konuşmada kullandığımız aşağıdaki örneklerde kırk kelimesi daha ziyade çokluğu ifade etmesi yönüyle kullanıldığını açıkça görülüyor.
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
Katranı kırk yıl kaynatsan olmaz şeker.
Kılı kırk yarmak.
Kırk katır mı kırk satır mı?
Kırk gün kar yağar bir gün av olur.
Kırk fırın ekmek yemesi lazım.
Kırk kere söylersen olurmuş.
Kırk gün kırk gece sürmüş.
Kırk batman balla yenmez.
Kılı kırk yarmak.
Kırk anahtar sahibi (Kırk anahtarlı) olmak.
Kırk basmak. (Kırk gün dolmadan doğum yapmış annenin ve bebeğin dışarı çıkarılması)
Kırk bir (buçuk) kere maşallah.
Kırk bin kere maşallah. Pek çok, binlerce kez.
Kırk dereden su getirmek.
Kırk evin kedisi: Birçok evlere girip çıkan kimse.
Kırk kapının ipini çekmek. İçinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak.
Kırk kilit vurmak. Sıkı sıkı saklamak.
Kırk öksüzle bir mağarada mı kaldı. Bir kimsenin yakınacak derecede geçim sıkıntısı çekmek.
Kırk parasız. İyice züğürt, hiç parasız.
Kırk tarakta bezi olmak. Birbirinden ayrı birçok işi ya da ilişkisi olmak.
Kırk yılda bir. Pek seyrek olarak.
Kırk yıldır. Uzun zamandan beri, senelerdir.
Kırk yılın başında: Uzun bir sürede yalnızca bir kez.
Kırk yıllık: Geçmişi uzun zamana dayanan, çok eski.
Bu şekilde uzayıp giden pek çok örnek bulunmakla birlikte bunlar arasında yaygın ve en bilinenlerini ilk akla gelenleri listelemeye çalıştık.
İslam Tasavvufu açısından kırk ve kırklar ayrı olarak başlıbaşına ele alınması gereken bir bahis olup biz meseleye katkı sağlama amacıyla Kırklar hakkında bir menkıbe ile mevzuyu bağlıyoruz.
Bir Kırklar Menkıbesi
Anadolu’da Müslüman, safiyane bir itikada sahip, dini bütün bir er kişi namazlarını her daim Ulu camilerde eda eder, erenleri arar hacılara, hocalara sorar sonra da ellerini açar “Yarabbi” beni de kırklara karıştır diye dua ve niyaz eder özlemle göz yaşı dökermiş. Bu durumböyle kırk sene sürmüş.
Yine böyle bir gün camide namaz sonrası yana yakıla ellerini açmış dua ederken vakit kırk vakte tamam olunca hiç tanımadığı nur yüzlü erenlerden biri yanına oturuvermiş. Adamın beklediği müjdeci onun kulağına eğilmiş, aradığın çareyi sana söylerim ama sen buna hazırmısın hazırlıklımısın ve sabılımısın demiş.
Sevinçle, hazırım deyiver ne olur diye eline ayağına kapanacak neredeyse pir-i fani ihtiyarın.
Sen kırklara katılmak istiyorsun öylemi demiş. Tamam o vakit, beni dikkatle dinle nereye gideceğini ve ne yapacağını sana anlatayım diyerek söze başlamış.
Dikkat kesilen adam can kulağı ile dinlemeye başlamış.
Beldenin doğu kapısından çık, karşıdaki tepeyi aşınca şehirin dışında daha büyük bir tepe göreceksin. O tepenin eteğinde yaşlı bir dut ağacının gölgesinde pek leziz ve nefis suyu olan bir pınar var oraya git. O pınarın başında bekle, o pınardan sabah namazı vaktinden önce su almaya bir derviş gelecek onu sakın bırakma o seni istediğin yere götürecek.
Demiş ve usulca sır olmuş sanki. Aramış bakmış etrafına görememiş. Fakat bir istikamet almanın heyecanı ile bahsi geçen istikamete doğru heyecan ile yola koyulmuş.
Doğu kapısından çıktıktan sonra karşıdaki tepeyi aşmış şehirden çıkıp tarlalardan, çiçekli kırlardan geçmiş ve nihayet büyük tepeye ulaşmış. Gün gurub ederken karanlık olmadan meşhur pınarı aramaya koyulmuş. Nihayet yaşlı dut ağacının gölgesinde akan yamaçtaki pınarı bulmuş. Sevinç gözyalarıyla kırk yıllık gönlünde yanan koru, pınarın buz gibi leziz suyu ile kana kana içerek adeta ateşini söndürmüş.
Abdest tazeleyip namazlarını eda edip ağaca yaslanıp ayın ışığında, irili ufaklı yıldızların altında zikre koyulmuş.
Sabah vakti yaklaştıkça heyecenı katlanmış. Karanlığın aydınlanmaya, başladığı sabah namazı vaktinin yaklaştığı bir anda elinde iki büyük toprak testi yatık ile bir adem oğlu çıkagelmiş. Gözlerine inanamamış heyecanla hemen toparlanıp selam verip ben de sizi bekliyorum efendim demiş. Gelen derviş selamı alıp kendi işine testileri buz gibi akan pınardan doldurmaya koyulmuş. Ardından geldiği istikamete doğru yola koyulmuş.
Hemen peşine takılmış, derviş kırklardan biri vefat ettiği için bu gelenin kırkıcı olduğu malum olduğu için ardımdan gel der gibi bakmış. Memnun, mütebessim kırk yıldır bu anın hayalini kuruyor Kırklara katılmak isteyen aşık düşmüş yola. Derviş, nihayet müşvik bir eda ile gel bakalım, gel sen de bizden olmaya kırk gün sabredebilekmisin der.
İkisi birlikte Kırklar dağının zirvesine doğru zorlu bir yürüyüşten sonra çıkarlar. Kayaların gizlediği bir kapı benzeri açıklıktan ellerinde su dolu testiler olan derviş kolayca girer. O’nu can hıraş bir şekilde kan ter içerisinde izleyen kırklara katılmak isteyen adam dışarıda duraklar. Dervişte elleri dolu olduğu halde ne yorgunluk emaresi nede terleme gayet rahar buyur içeri diyerek adamı ala karanlık mağaradan içeri davet eder. Adam içeri adım attığında kolayca yürüdüğünü kırk kandil ile aydınlatılan bir yol olduğu halde yeteri kadar önünü gördüğünü farkeder rahatlar birlikte yürürler.
Burası güzel, hoş kokulu ve maneviyatı yüksek bir ortamdır. Aydınlık, mamur ve başka güzel erenlerin de olduğu kırklar meclisi hanesine varırlar.
Derviş selam vererek, kardeşler misafirimiz var der. Erenler gelen misafiri buyur ederler.
Bir kenarda ocakta helva yapmak için hazırlıklar yapılmış bir kazanda irmik kavrulurken diğer taraftaki kazana getirilen pınar suları dökülerek şerbet için ateşe koyarlar. İçlerinden biri haydi Erenler vakit geldi geçelim odaya der. Kırkların meclisine kavuşan adam sevinçle benim de bir hizmetim olsun helvayı ben de karıştırayım size yardım edeyim der. Vazifeli Derviş bunun üzerine tamam olur kepçeyi vererek bunu karıştır ama sakın şerbet tenceresinin kapağını kesinlikle açma diye tembihleyerek odaya gider ve hazırlıklara koyulur. Adam helvayı karıştırmaya başlar fakat şerbet tenceresine aklı takılır.
Neden kapağının açılmasını istemezler acaba derken, merakından duramaz sabredemez ve şerbet tenceresinin kapağını açar. Bir de bakar ki ...
Önünde koskoca bir deniz denizde Müslüman Türk gemileri ile düşman gemileri kıyasıya savaşta çarpışmakta. Müslümanların sayıları az, zayıf ve çok şehit vermektedir. Küffar ise Türk gemisini ateş altına almış batırmak üzeredir. Dehşetle olan biteni izleyen adam acele ile müdahale eder hemen elinde bulunan helva karıştırdığı kepçeyi düşman gemilerinin üstüne bastırmak suretiyle hepsini batırır ve tencerenin kapağını kapatır.
Gayet memnun ve vakarlı bir şekilde zafer kazanmış komutan edasıyla yapmakta olduğu işine, helva karıştırmaya devam eder. İyiki gelmişim kırklardan olmak güzelmiş diye düşünürken bilmeden ilk kerametini de böylece icra etmiş olur.
Derken Erenler gelirler, şaşkın bir halde şöyle derler; deniz savaşında şu kadar şehit bu kadar kişi gazi olacaktı lakin bunlar neden gerçekleşmedi derler. İçlerinden biri der ki yeni gelen şu adam acaba şerbetin kapağınımı açtı diye sorar. O da halinden gayet memnun cevap verir.
Evet açtım, ve gördümki bir cihat var, düşman gemileri bizim gemiyi batırmak üzereydi ben de o kafirlerin gemilerini batırdım der. Bunun üzerine peşine takılıp geldiği derviş eyveh eyveh deyip sen me yaptın. O mücahid Müslümanlar günahkarkardı, en büyük makamlardan olan şehadet makamına ereceklerdi sen buna mani oldun, neden yaptın. Sen bu hal ile bu sabır ile kırklara katılmayı unut senden olmaz der.
Kırklar menkıbesi sabrı ve meselelerin sadece zahirde göründüğü gibi olmadığını böyle anlatılır.
Nihayetinde her işi, her şeyi hakkıyla bilen Allah-û Teâlâ C.C.'dur.
Kalın sağlıcakla. Selam ve dua ile…