Bugun...


AV. SEDAT İLBEGİ

facebook-paylas
Tarihi Hafıza ve Yeniden Anayasa -2-
Tarih: 18-06-2024 00:35:00 Güncelleme: 18-06-2024 00:35:00


İlk yazımızda detaylandırmaya çalıştığımız genel Anayasa kavramı üzerine açıklamalarımızı, Osmanlı Devleti’nden günümüz Türkiye Cumhuriyeti’ne geline kadar ki süreçleriyle yazı dizinlerimiz içerisinde değerlendirmeye devam etmeye çalışacağız.

 

MONARŞİ

Başlangıcı itibariyle; 26 Ağustos 1071 tarihinde Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan ve Bizans İmparatorluğu hükümdarı Romen Diyojen arasında yapılan Muş’un Malazgirt ovasındaki meydan muharebesinin Selçuk Devleti’nin zaferiyle sonuçlanmasından sonra Anadolu kapılarının Türklere açılmış olmasına istinaden, Orta Asya’dan gelen pek çok boydan biri olan Kayı boyunun, bugünkü Bilecik-Söğüt bölgesini yurtluk edinerek sonrasında irili ufaklı lokal bazdaki fetihleriyle topraklarını genişleterek, boy beyliğinden çok uluslu bir imparatorluğa dönüştüğünü görmekteyiz. Uyrukları ve mensubiyeti daha çok bir aile geleneğine sahip boy beyliğinin yönetim biçimiyle pek çok ulusu bünyesinde barındıran bir imparatorluğun yönetim biçiminin aynı olması beklenemeyecektir. Türk geleneğindeki idari yönetim biçiminin iki önemli sac ayağı olan boy beyi ve ona yardımcı toylar(danışma meclisi), İslam geleneğiyle birlikte dönüşerek; hukuki, ekonomik, sosyolojik ve siyasi olmak üzere birçok alanda reformlar yaşamıştır. Osmanlı Devleti’de bahsi geçen dönüşümlerden nasibini almak suretiyle, bir imparatorluğu idare etmenin çare ve yöntemlerini arayarak varlığını ikame ettirmeye gayret göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin yönetim biçimi padişahlık üzerine tesis edilmiş olup padişah ve halk ayrımına gidildiğinde esasında bugünkü anlamda bir vatandaşlık hukukunun yeknesaklık sağladığını söylemek mümkün olmamaktadır.  Zira Osmanlı Devleti çok uluslu bir yapıya sahip olması münasebetiyle, özellikle çok uluslu yapısının yanı sıra içerisinde bulunan halkların farklı inançlara mensubiyet sağlaması nedeniyle de, her bir halkın kendi öz dinamiklerine ve bulundukları coğrafyayla bağlantılı ekonomik geçim kaynaklarını da istinaden, hukuki haklar ve böylelikle de yönetim rejimlerinin uygulanmaya çalışıldığını görmekteyiz. Bahsi geçen yönetim metodunun benimsenmiş olması, evvela fetihler sonrasında fethedilen topraklardaki halkın da yabancılık çekmemesiyle birlikte Osmanlı Devleti’ne entegrasyon sağlaması emeliyle ve Osmanlı Devlet geleneğindeki benimsenmiş olan yazılı olmamakla birlikte İslami bakış açısının adeta tezahür ettiği, ‘hoşgorü’ politikasıyla uygulama alanı bulmuştur. Böylelikle imparatorluğun birarada tutulması ve yaklaşık 600 yıl boyunca hüküm sürmesini sağlanmıştır.

Osmanlı Devleti’nde idari sistemlere en genel anlamda bakacak olursak, bir padişahın yönetimin başında bulunduğu yanında da danışma meclisi olarak divan-ı hümayun isimli bir mekanizma benimsendiği görülecektir. Türk geleneğindeki toylar ve Osmanlı Devleti’ndeki Divan-ı Humayun, bugünkü modern anlamdaki yasama yetkisine sahip parlamentoların aksine, padişahın veya beyin talebi üzerine toplanıp ancak ve ancak tavsiye niteliğinde görüş bildiren yapılar olduğundan bağlayıcı kurumlar veya bir erk sınıfında sayılamaz. Devlete ait önemli konuların görüşülüp karara bağlandığı Divan-ı Hümayun’da padişahın yürütme (icrâ) yetkisini üstlenmiş bulunan üyelere ehl-i örf veya ehl-i seyf denirdi. Bunlar vezirlerdi ve kendi aralarında rütbece sıralanırlardı. Padişahın vekili ve onun adına devleti yöneten birinci vezire vezir-i azam veya daha sonraki dönemlerdeki ismiyle sadrazam adı verilirdi. Padişahın yargı gücünü uygulayanlara ise ehl-i ilim denirdi. Divanda kazaskerlerce temsil edilen ve şeyhülislamın da aralarında bulunduğu ilmiye sınıfı mensupları, kaza (yargı), tedris (öğretim) ve iftâ (fetva) görevlerini yerine getirirlerdi. Devletin bürokrasi ve maliye işleri, ehl-i kalem sınıfına mensup olan nişancı ve defterdarların görev alanını oluştururdu. Ehl-i örf mensubu olan vezir-i azam, padişah adına Divan-ı Hümayun’a başkanlık yapmaktaydı.

Yargı sisteminin başta Şer’i hükümler olmak üzere bunun yanı sıra Örfi Hukuk temelli olduğunu, yargıyı temsil eden kimselerin de kadılar olduğu görülecektir. İkili hukuk sisteminde aslolan şer’i hükümler olduğundan, örfi hükümlerle şer’i hükümler çeliştiğinde, şer’i hükümler esas alınırdı bunun yanı sıra örfi hükümler daha çok eski Türk adetlerinden kalan ve fethedilen yerlerdeki yerleşik içtihatları da içine alacak şekilde uygulama alanı bulmuştur. Burada Şer’i hukuk ve Örfi hukuk tartışmalarına ve içtihatların nasıl sağlandığı hususatını derinleştirmeden, Osmanlı devletindeki evvela padişahlık sistemiyle oturtulan saltanat yani padişahlığın padişahın soyundan olan bir erkek çocuğa geçmesi meselesini ve halifelik mefhumunu aydınlatarak genel yönetim biçimini anlamlandırmak daha yararlı olacaktır. Tam da bu noktada monarşinin tanımını yapmakta yarar var:’’Fransızca Monarchie sözcüğünden gelen Monarşi, bir hükümdarın devlet başkanı olduğu yönetim biçimidir. Saltanat olarak da bilinir.’’ Monarşilerde hükümdarlık miras yoluyla tek bir kişide toplandığı gibi genellikle bu miras tek erkten aile malı olarak devamlılık sağlar. Monarşilerden hükümdar yaşamı boyunca yönetme gücünü elinde bulundurarak bu yetkiyi kimseyle paylaşmaz haliyle monarşilerde seçimle iş başına gelmek gibi demokratik bir sistemde uygulama alanı bulmaz. Ancak tarih içerisinde farklı coğrafyalarda monarşilerin içerisinde lokal bazda seçim sisteminin benimsendiği de görülmüştür(Antik monarşi ve modern monarşi dönemlerine bakınız). İktidarı elinde bulunduran monarkın hukuki denetiminin nasıl sağlandığına gelecek olursak, monarkı beşeri sistem içerisinde cezalandırabilecek bir gücün varlığından söz edilemez zira monarkı cezalandırabilecek tek gücün tanrı olduğuna inanılırdı. Bu minvalde bakılacak olursa, monarkın elinde bulundurduğu yetkenin, tanrı tarafından kendisine verildiğine inanılırdı. Yegane yetke tanrı ise tanrının yeryüzündeki temsilcisi de tanrı adına yetke edinip yani erk, bu erkin sağladığı yetkilerle süper donanımlı iktidar gücüne haizdir. Osmanlı Devleti’nde de, bir monarşik sistemin olduğunu görmekteyiz.

Osmanlı Devleti, İslam geleneğini benimsemiş şeriatla yönetilen bir devlettir. Bu haliyle bir teokratik yönetimin varlık bulduğunu aşikardır. Ancak Osmanlı’daki teokratik rejim, Arap coğrafyasındakinin aksine kendine has -özellikle Orta Asya ve İran geleneğinin etkisindeki- Anadolu Selçuklu ve İlhanlılar gibi devletlerin mirasçılığıyla şekillenmiştir. Şeriatla yönetilen devletlerde, Allah’ın yeryüzündeki temsilciliğini sağlamak en ulvi hedef olagelmiştir. Osmanlı devleti’nde de haliye durum farklı değildir bu nedenle padişahlar kutsal toprakların(Mekke, Medine, Kudüs) fethini sağlayarak, halifeliği elde etmenin gayreti içerisinde olmuştur. Osmanlı tarihindeki en önemli kırılma diyebileceğimiz olay ise, mukaddesatın sağlanması noktasında 22 Ocak 1517 Ridaniye Zaferi’dir. Yavuz Sultan Selim’in Memlük Sultanı Tomanbay’ı yenmesiyle birlikte, HALİFELİK Osmanlı Devleti’ne geçmiştir. Osmanlı’nın halifelikle birlikte etki alanı ve yönetim biçimi de şekillenmiştir. Halifelik kurumunun en önemli yetkisi olarak, halifenin fermanla cihat ilan etmesi gösterilebilir. Söylem itibariyle belki basit bir cümle olarak görülebilir ancak tüm müslümanları bağlayıcı bir nitelikte olması hasebiyle etki alanının ne kadar geniş olabileceği daha rahat tahayyül edilebilecektir. Ayrıca halifenin toprak ünsiyetinin müslüman coğrafyalarla olması gerekmemekte olup yalnızca ruhani etkisi yönünden değerlendirildiğinde, herhangi bir fethin veya askeri başarının kazanılmış olması da gerekmeyecektir.

 

YÖNETİCİ SINIF ve HALK (Reaya, Tebaa)

Osmanlı Devleti’ndeki yönetim sistemi içerisindeki halka veya daha doğru tabiriyle halklara uygulanan hukuk sistemini de birlikte incelemekte yarar görüyorum. Osmanlı Devleti’nde halk en temelde iki sınıfa ayrılır; müslimler ve gayr-ı müslimler. Bu iki sınıfın ortaya çıkması, Osmanlı’nın yapmış olduğu fetihler nedeniyle, daha sonra tebaalarının farklı inançlardan olması ki özellikle de hristiyanlığa mensup kitlelerin varlık bulması nedeniyle önemlidir. Ayrımın teoriden uygulamaya geçmesi yönünden ne gibi farklılıkların olduğu ve eşitliğin sağlanıp sağlanmadığı hususu, burada önem taşımaktadır. Halkın kendi içerisinde bir ayrım yapılmamakla birlikte vergi olarak gayr-ı müslimlerden ‘cizye’ adı verilen vergiler ek olarak alınırdı. Haricen gayr-ı müslimlerin kendi örfi kanunlarına göre yargılanmasının önünde bir engel olmamakla birlikte, devlet tarafından seçimlik hakka sahip kılınmışlardır. Toprak kayıpları ve Tanzimat Fermanıyla birlikte, gayr-ı müslimler Osmanlı için ciddi bir siyasi sorun haline gelmiştir.

Osmanlı Devlet geleneğinde özellikle vergilendirme sistemi, müslümanlara ve gayr-ı müslimlere tatbik edilmesi bakımından farklılıklar arz eder. Vergilendirme sisteminin neşv-ü nema bulmasında  halkların temel geçim kaynaklarını oluşturan özellikle tarım ve hayvancılık, en önemli ayrımlardan birini oluşturur. Bunun yanında el işçiliği, kervan ticareti, esnaflık gibi geçim kaynakları da kendi içerisinde geçim sınıfları oluşturmaktadır. El işçiliğindeki ipek dokumacılığı ve halı dokumacılığıyla birlikte, dünyanın farklı coğrafyalarına bu ürünlerin kervan ticaretiyle aktarılmış olması, Osmanlı’nın ticari kolonileşmesini daha çok klasik metodlarla yönettiğini göstermektedir. Yine esnaflıkla ilgili en temel lobicilik faaliyeti olarak sayılabilecek ‘ahilik sistemi’nin(bugünkü esnaf ve sanatkarlar odası olarak düşünülebilir) varlığı da, Osmanlı’nın ahlaki öğretileri ön planda tutan bir anlayışa ve sosyolojisinin de bu minvalde gelişim gösterdiğine karine oluşturmaktadır.

Osmanlılar, Klasik Dönemde devlet yönetiminde iki temel sistemi birlikte işletmişlerdir. Bunlardan ilki tımar, diğeri ise kul sistemiydi. Bu iki sistem sayesinde devlet yönetimi merkezî-mutlak bir niteliğe kavuşmuş, bu uygulamada padişahın otoritesi, ülkenin her tarafında ve bütün gruplar üzerinde tartışmasız bir şekilde etkili olmuştur. İmparatorluk taşrasının tamamına yakın geniş bir bölümünde uygulanan tımar sistemi, o zamanki şartların getirdiği sınırlamaları aşan bir uygulamaydı. Tımar sistemi ile devlet, taşradaki kendine ait vergi gelirlerini, doğrudan merkezî hazineye aktarmak yerine, kaynağında başta askerlik hizmeti olmak üzere birtakım yükümlülükleri ve hizmetleri yerine getirmek karşılığında kendine bağlı asker ve devlet görevlilerine bırakıyor ve böylece birçok hizmet bir arada ve birbirine bağlı olarak yaptırılıyordu. Kul sistemi, tımar sistemi içindeki görevlileri doğrudan padişaha bağlayan bir ikinci sistemdi. Bu yapılanma içinde geniş Osmanlı ülkesinde, merkezî yönetimin örgütlenmesinde kul sistemi, taşranın örgütlenmesinde ise tımar sistemi uygulanarak, padişahın otoritesi merkezdeki saraydan imparatorluğun sınır bölgelerine kadar başarılı bir şekilde götürülmüştür. Bu iki sistem, imparatorluğun askerî düzeninin yanı sıra bütün idarî, malî, ziraî, sosyal ve ekonomik yapısını belirlemiş ve birtakım devlet politikalarının iç içe, birbirleriyle bütünleşmiş olarak uygulanabilmesini sağlamıştır. Diğer bir ifadeyle devlet, yönetim, maliye ve ordu kurumlarını sözünü ettiğimiz sistemleri işleterek yaratmıştır. Böylece Klasik Dönemde Osmanlılar, devlet merkezinden taşraya kadar uzanan kul sistemini ve taşranın büyük bir bölümünde yaygın olarak uygulanan tımar sistemini uygulayarak kendilerine özgü bir yönetim biçimi ve devlet modeli oluşturmuşlardır. Bu modelin oluşumunda, Osmanlıların mensup olduğu İslam kültür çevresinin değerleri ile eski Türk ve Ortadoğu devlet gelenekleri de etkili olmuştur.

Osmanlı’da halkın çoğunluğu köylerde yaşamakta olup kırsal nüfusun idamesi ve devlet hazinesine katkısı çiftçiler tarafından sağlanmıştır. Çiftçiler kendilerine verilen toprağı işlemekle ve daha sonra yapılan hasattan elde edilen geliri, tımarlı sipahi veya vakfa ödemekle yükümlüydü. Çiftçinin temel vazifesi ülke ekonomisine tarımsal üretimle katkı yapmak olduğundan, topraklarını işlememesi veya boş bırakması müeyyideye tabiydi. Üç yıl üst üste toprağını işlemeyen veya boş bırakan çiftçiden ‘çiftbozan vergisi’ alınırdı. Osmanlı’da çiftçilik, tımar sisteminin yerini iltizam sisteminin almış olmasıyla bozulmuş olup kırdan kente göçler artmıştır. Osmanlı şehirlerinde yaşayanlar; bürokratlar, askerler, tacirler ve esnaflar şeklindedir. Ticari gelir sınıflarına baktığımızda padişahtan sonra Osmanlı’nın en zengin sınıfını bürokratların oluşturduğunu görmekteyiz. Osmanlı geleneğinden kalma eserlere baktığımızda da özellikle şehirler içerisindeki mimari yapıların pek çoğunda, bir vezirin veya sadrazamın veya şeyhülislamın ya da defterdarın gibi gibi isimlerini görmek mümkündür zira bürokrasinin elde ettiği kazancı görmek açısından bahsettiğimiz husus ciddi bir emaredir. Osmanlı’da tanzimata kadar şer’i vergiler ve padişahın fermanıyla uygulanan örfi vergiler şu şekildedir: Avarız, Aşar(Öşür), Çiftbozan, Haraç, Ağnam, Cizye, İspençe, Çift Resmi, Bennak, Mücerred, Derbent Resmi…

Osmanlı’da halkın birinci dereceden bakmakla yükümlü olduğu yönetici sınıf evvela padişahlık makamı ve şürekâsı olmak üzere sonrasında ise ‘ordu’ olarak karşımıza çıkmaktadır. İslami referanslarla oluşan bir devlet içerisinde ordunun her daim savaşa hazır olması gerekliliktir. Alınan vergiler ve vergilendirme sistemi de göz önünde bulundurularak, Osmanlı Devleti’nin militarist bir devlet yapısına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra Ortodoks bir ekonomi pratiğine sahip olduğu da en azından vergilendirme sistemi açısından değerlendirilebilir. Ancak temelde gelir adaletsizliğinin kuruluş döneminden sonra özellikle yükseliş döneminden itibaren başladığı görülmektedir. Kırdan kente göçlerle demografinin ve sosyolojinin değişimi ilk başta ekonomik yapının ve ihtiyaçların değişimine, sonrasında ise yeni ihtiyaçlarla birlikte siyasi rejimin değişmesine kadar giden süreci başlatmıştır.

 

TANZİMATA GİDEN SÜREÇ

Osmanlı Devleti incelenirken tarihi dönemlerindeki önemli süreçleri olan; kuruluş(1299-1453), yükseliş(1453-1579), duraklama(1579-1699), gerileme(1699-1792), dağılma ve çöküş dönemlerinin(1792-1922), kendi içerisindeki paradigmalarının özellikle dağılma ve çöküş döneminin zihniyetini anlamlandırmadan; Tanzimat fermanı, ıslahat fermanı, 1. Meşrutiyet, 2. Meşrutiyet, Mecelle-i Ahkam-ı Adliyeyi değerlendirmek dayanaksız kalacaktır.

Osmanlı Devleti’nin dağılma ve çöküş dönemine girerken, özellikle Avrupa’daki hadiselerin iç politikaya yansımalarının ne denli dikkate alındığı ve Avrupa’daki gelişmelerin ne denli takip edildiği asıl meselemizi oluşturmaktadır. Osmanlı’nın Avrupa’ya doğru yayılan fetih politikasıyla öncelikle askeri kazanımlara odaklanmış olması, Avrupa devletlerininki başta; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerde yaşanan değişim ve dönüşümün fikir aleminde idrak edilememesi ve sonrasında bunun siyasi yansımalarının maalesef gerisinde kalınması şeklinde tezahür etmesine vesile olmuştur. Avrupa’daki kanaatimizce iki önemli temel hadise yaşanmıştır; birincisi coğrafi keşifler ve Amerika kıtasının keşfi diğeri ise Aydınlanma Çağı. Siyasi gelişimlerde bu iki süreç diğer tüm varsayılan toplumsal kazanımların temel dinamiklerini oluşturmaktadır. Coğrafi keşiflerden bağımsız olarak ‘Merkantilizm ve Sanayi Devrimi’ düşünülemeyeceği gibi yine Avrupa Aydınlanması olmadan da başta reform hareketleri olmak üzere Fransız İhtilali ve Rönesans düşünülemeyecektir. Kanaatimce coğrafi keşifler ve aydınlanma çağı, diğer tüm olgu ve olayların mihmandarıdır.

Avrupa’da feodalite ve skolastik düşünce, yönetim biçimlerini oluşturmaktadır. Orta Çağ’ın temel diyalektiği bu iki unsurdan bağımsız düşünülemeyecektir. Kilisenin egemenliği ve toprak zenginliğiyle örünmüş ve bağımsız kantonların birleşimiyle devlet varlığı bulmuş feodalite sistematiği, Avrupa Kıtası’nda gelir adaletsizliği ve ruhani parçalanmalara sebebiyet vermiştir. Halkın baskı ve yoksulluktan çıkış yolu olarak, öncelikle kendi emeklerinin kiliseye aktarılarak, dini hegemonyaya dönüşmesi sonrasında ise ekonomik sefalete sebebiyet vermesi, Avrupa’daki düşünce adamlarını harekete geçirmiştir. Siyasi birliğini tamamlayamamış Germen İmparatorluğu içerisinden çıkan Martin Luther, Avrupa’daki sınıfsal mücadelelerin öne çıkan başlıca isimlerinden biridir. Pek çok unvan taşımasına rağmen özellikle kiliseye karşı başkaldırmış olması ve yeni bir teo-teoriyle Hristiyanlık içerisindeki bir mezhepsel şuur akımına öncülük etmesi hasebiyle, teolog unvanı diğer unvanlarının önüne geçmektedir. Martin Luther’in başlattığı reform akımını daha sonra Avrupa’nın pek çok ülkesinde takip eden, aynı dönemlere(15-16. Yy) tekabül eden Rönesans hareketiyle birlikte, sanatsal akımlarla birlikte bilime dayalı görüşler, etkinlik sahası bulmaya başlamıştır. Galileo gibi gök bilimciler, Newton gibi matematikçiler; Machiavelli, Montesquieu, Thomas Hobbes, Immanuel Kant, Jean Jacques Rousseau gibi ideologlar, Avrupa’daki dönüşümün sağlanmasındaki ve Aydınlanma Çağı’nın oluşumundaki başat isimlerden bazılarıdır.

Rönesans, Reform ve Aydınlanma Çağı sonucunda, Avrupa’da halklar arasında derin bir uyanış zuhur etmiş, tabi bulundukları yöneticilerinden haklar talep etmeye başlamışlardı. 1789 Yılına gelindiğinde Fransa’da halk ayaklanmasıyla birlikte mutlak monarşinin yıkılarak yerine Cumhuriyet rejimine geçilip böylelikle de kilisenin etkisinin kırılıp laisizmin temellerinin atılmış olması, Osmanlı’daki dönüşümün de işaret fişeğini oluşturmaktadır. Fransa’daki devrimin tahribatı oldukça büyüktür, halka dayalı sosyolojik dönüşümlerin cereyan etmesiyle birlikte artık dünya siyasetinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı zira halkın tabi olduğu ve sorgusuz sualsiz yönetim erkini bıraktığı dünya üzerindeki monarşik rejimlerin başlarındaki monarklar ve çok uluslu devlet yapıları yıkılmaya yüz tutmaktaydı. Fransız Devrimi başta milliyetçilik akımlarını yani dini değerler yerine seküler ulusal menfaatleri tercih eden bir siyasi metodoloji ve yönetim rejimi ortaya çıkarmıştır. Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı(self determinasyon), dini değerler yerine ulusal menfaatlerin öne çıkarılması, halkın yönetime katılması gibi sonuçlarının hiçbiri Osmanlı Devlet geleneğiyle bağdaşmayacaktır. İşte Osmanlı Devleti’ndeki Tanzimata giden sürecin kaldırım taşları bu şekilde tezahür etmiştir.

Osmanlı’nın Rusya’yla olan münasebetlerinde ise, Rusya’nın temel askeri dönüşümünü sağlayan nam-ı diğer Deli Petro, Rus Çarlığı’nın Osmanlı’nın başta donanma gücünü kırmaya yönelik hamleleriyle birlikte askeri kalkınmasına ket vuran ayrı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı Devleti Avrupa’daki fikir akımlarıyla bir şekilde baş etmeye çalışmış olsaydı dahi, Rusların sıcak denizlere(Akdeniz) inme planı ve Fransız ihtilaliyle birlikte balkanlardaki uyrukları olan slavları kışkırtmasının böylelikle de pan-slavizmi sağlamasının etkisinden çıkamayacaktı. Nitekim öyle de oldu.

Avrupa’daki gelişmelere karşın Osmanlı Devleti’nin birkaç esası itibariyle önemli sonuçlar doğurmayan cılız uygulamalarda bulunduğunu söylemek mümkündür,(örneğin Fransa’da elçilik açmak gibi) ancak asıl dönüşümü sonuçları itibariyle oluşturanlar, Avrupa merkezli eğitim görmüş ve Osmanlı içerisinde ortaya çıkmış olan ‘aydın sınıfı’dır. Muhteviyatı itibariyle Avrupa’daki teknik ve sosyolojik dönüşümüm yansımaları, Osmanlı içerisinde tam olarak tatbik edilememiştir. Sorunların sorunsallara dönüşmesi ve kronikleşmesi de bu sebepten ötürüdür diye düşünmekteyiz. Osmanlı Devleti bir imparatorluk olması nedeniyle, Fransız İhtilalinin tahrip edici etkisine karşın bünyesinde bulunan halkların aynı mücadele yöntemine başvurma ihtimaliyle halk ayaklanmalarına sebebiyet vermeyerek dirlik ve düzeni sağlamak maksadıyla ve özellikle de içerideki aydınların meşruti monarşi yanlısı baskılarıyla söylemlerinin halkta da karşılık bulmasının önüne geçmek maksadıyla, 3 kasım 1839’da Sultan Abdulmecid döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa tarafından okunan Gülhane-i Hattı Humayun’u yürürlüğe almıştır.

Tanzimat Fermanı Osmanlı’daki ilk anayasal akım olarak milli tarihimize geçmiş olup, Osmanlı devleti’nin yönetim biçimi sosyolojik yapısı, ekonomik kaynakları, dini ve ahlaki kültürleri çerçevesinde izah etmeye çalıştığımız haliyle, yazılı bir metin haline gelmiştir. Bu yazımızda tanzimat fermanına gelinen süreci tüm yanlarıyla ele almış olup başlı başına hukuki ve siyasi sonuçlarını diğer yazımızda ifade etmeye çalışacağız. Saygılarımla…

YARARLANILAN KAYNAKLAR

( https://www.osmanlidevletigen.com/osmanlilarda-devlet-sistemi-ve-hukuki-yapi/)

(https://tr.wikipedia.org/wiki/Tanzimat_Ferman%C4%B1)

(https://tr.wikipedia.org/wiki/Frans%C4%B1z_Devrimi)

 

 



Bu yazı 347 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HAVA DURUMU
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 11 10 0 1 32 11 31 +21
2 Fenerbahçe 11 8 1 2 27 9 26 +18
3 Samsunspor 12 8 3 1 24 13 25 +11
4 Eyüpspor 12 6 2 4 18 11 22 +7
5 Beşiktaş 11 6 2 3 19 10 21 +9
6 Göztepe 11 5 3 3 19 13 18 +6
7 Sivasspor 12 5 5 2 17 20 17 -3
8 Başakşehir FK 11 4 3 4 17 14 16 +3
9 Kasımpaşa 12 3 4 5 16 19 14 -3
10 Konyaspor 12 4 6 2 14 20 14 -6
11 Antalyaspor 12 4 6 2 15 24 14 -9
12 Çaykur Rizespor 11 4 6 1 10 19 13 -9
13 Trabzonspor 11 2 3 6 12 14 12 -2
14 Gaziantep FK 11 3 5 3 15 18 12 -3
15 Kayserispor 11 2 3 6 11 16 12 -5
16 Bodrum FK 12 3 7 2 10 16 11 -6
17 Alanyaspor 11 2 5 4 9 14 10 -5
18 Hatayspor 11 1 7 3 10 18 6 -8
19 Adana Demirspor 11 0 9 2 9 25 2 -16
Takım O G M B A Y P AV
1 Kocaelispor 12 8 3 1 17 12 25 +5
2 Bandırmaspor 12 7 2 3 17 10 24 +7
3 Erzurumspor FK 12 7 4 1 17 8 22 +9
4 Fatih Karagümrük 12 6 3 3 26 13 21 +13
5 Iğdır FK 12 6 3 3 17 10 21 +7
6 MKE Ankaragücü 12 6 5 1 18 12 19 +6
7 Çorum FK 12 5 3 4 14 12 19 +2
8 Boluspor 12 5 4 3 15 11 18 +4
9 Şanlıurfaspor 12 5 4 3 21 19 18 +2
10 Manisa FK 12 5 5 2 16 12 17 +4
11 Esenler Erokspor 12 5 5 2 19 16 17 +3
12 Ümraniyespor 12 5 5 2 18 17 17 +1
13 Pendikspor 12 5 5 2 13 15 17 -2
14 Keçiörengücü 12 3 3 6 13 15 15 -2
15 Gençlerbirliği 12 4 5 3 10 12 15 -2
16 İstanbulspor 12 4 6 2 14 15 14 -1
17 Amed SK 12 3 4 5 10 12 14 -2
18 Sakaryaspor 12 3 5 4 15 18 13 -3
19 Adanaspor 12 1 7 4 10 28 7 -18
20 Yeni Malatyaspor 12 0 12 0 5 38 3 -33
Takım O G M B A Y P AV
1 Sarıyer 12 8 0 4 24 5 28 +19
2 GMG Kastamonuspor 12 8 1 3 22 8 27 +14
3 Altınordu 12 7 1 4 21 10 25 +11
4 Batman Petrolspor 12 8 4 0 21 11 24 +10
5 24Erzincanspor 12 6 1 5 18 7 23 +11
6 Adana 1954 Futbol Kulübü 12 7 3 2 19 11 23 +8
7 Beykoz Anadolu 12 7 3 2 20 15 23 +5
8 İskenderunspor A.Ş. 12 5 2 5 17 8 20 +9
9 Kırklarelispor 12 3 3 6 12 11 15 +1
10 Fethiyespor 12 4 5 3 16 16 15 0
11 1461 Trabzon FK 12 3 5 4 12 12 13 0
12 Kepezspor FAŞ 12 3 6 3 12 13 12 -1
13 İnegölspor 12 2 4 6 8 11 12 -3
14 Isparta 32 Spor 12 1 4 7 7 13 10 -6
15 Sincan Belediyesi Ankaraspor 12 2 6 4 7 16 10 -9
16 Karaköprü Belediyespor 12 1 8 3 10 24 6 -14
17 Altay 12 1 9 2 7 30 5 -23
18 Hes İlaç Afyonspor 12 0 11 1 5 37 1 -32
Takım O G M B A Y P AV
1 Bursaspor 11 9 0 2 24 2 29 +22
2 Karşıyaka 11 8 2 1 19 7 25 +12
3 Silifke Belediye Spor 11 6 2 3 20 10 21 +10
4 Düzcespor 11 5 2 4 18 9 19 +9
5 Kahramanmaraşspor 11 5 4 2 11 11 17 0
6 Bornova 1877 11 4 3 4 18 12 16 +6
7 Belediye Kütahyaspor 11 5 5 1 13 14 16 -1
8 Anadolu Üniversitesi 11 4 4 3 12 11 15 +1
9 Muş Spor Kulübü 11 3 2 6 9 8 15 +1
10 23 Elazığ Futbol Kulübü 11 3 4 4 7 9 13 -2
11 Tokat Bld Plevnespor 11 3 5 3 6 11 12 -5
12 Artvin Hopaspor 11 2 3 6 5 11 12 -6
13 Kırşehir Futbol SK 11 2 5 4 9 15 10 -6
14 Bulvarspor 11 1 5 5 8 22 8 -14
15 Kuşadasıspor 11 2 9 0 11 24 6 -13
16 Ergene Velimeşe 11 1 8 2 3 17 5 -14
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 23/11/2024 Eyüpspor vs Çaykur Rizespor
 23/11/2024 Gaziantep FK vs Başakşehir FK
 23/11/2024 Kayserispor vs Fenerbahçe
 23/11/2024 Bodrum FK vs Galatasaray
 24/11/2024 Sivasspor vs Kasımpaşa
 24/11/2024 Konyaspor vs Hatayspor
 24/11/2024 Samsunspor vs Alanyaspor
 24/11/2024 Beşiktaş vs Göztepe
 25/11/2024 Trabzonspor vs Adana Demirspor
 25/11/2024 Trabzonspor - Adana Demirspor Adana Demirspor ligdeki son 11 maçında hiç kazanamadı  Trabzonspor yenilmez
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 22/11/2024 Pendikspor vs Ümraniyespor
 23/11/2024 Keçiörengücü vs Manisa FK
 23/11/2024 Yeni Malatyaspor vs İstanbulspor
 23/11/2024 Boluspor vs Şanlıurfaspor
 23/11/2024 Gençlerbirliği vs MKE Ankaragücü
 24/11/2024 Erzurumspor FK vs Fatih Karagümrük
 24/11/2024 Adanaspor vs Sakaryaspor
 24/11/2024 Esenler Erokspor vs Çorum FK
 24/11/2024 Kocaelispor vs Bandırmaspor
 25/11/2024 Iğdır FK vs Amed SK
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 23/11/2024 Altınordu vs 1461 Trabzon FK
 23/11/2024 İnegölspor vs Batman Petrolspor
 23/11/2024 İskenderunspor A.Ş. vs Adana 01 Futbol Kulübü
 24/11/2024 Sarıyer vs Karaköprü Belediyespor
 24/11/2024 Afyonspor Kulübü vs Altay
 24/11/2024 Isparta 32 Spor vs Beykoz Anadolu
 24/11/2024 Kepezspor FAŞ vs Fethiyespor
 24/11/2024 Kırklarelispor vs GMG Kastamonuspor
 24/11/2024 24Erzincanspor vs Sincan Belediyesi Ankaraspor
 24/11/2024 Afyonspor Kulübü - Altay Altay ligdeki son 10 maçında hiç kazanamadı  Afyonspor Kulübü yenilmez
 24/11/2024 Afyonspor Kulübü - Altay Afyonspor Kulübü ligdeki son 12 maçında hiç kazanamadı  Altay yenilmez
 24/11/2024 Isparta 32 Spor - Beykoz Anadolu Isparta 32 Spor ligdeki son 6 maçında hiç kazanamadı  Beykoz Anadolu yenilmez
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 23/11/2024 Bulvarspor vs Kırşehir Futbol SK
 24/11/2024 Artvin Hopaspor vs Belediye Kütahyaspor
 24/11/2024 Bornova 1877 vs Silifke Belediye Spor
 24/11/2024 Düzcespor vs Anadolu Üniversitesi
 24/11/2024 Karşıyaka vs Kahramanmaraşspor
 24/11/2024 Kuşadasıspor vs Ergene Velimeşe
 24/11/2024 Tokat Bld Plevnespor vs Muş Spor Kulübü
 24/11/2024 23 Elazığ Futbol Kulübü vs Bursaspor

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI